31 Ekim 2011 Pazartesi

Wachau Vadisi - Melk Manastırı






















Wachau, kendimizi kentin dışına atmak istediğimiz sıkıntılı bir Viyana pazarının muhteşem kurtarıcısı oluyor. Aslında ülkenin kuzeyinde, Viyana'nın da batısında kalan, ancak batıdan doğuya doğru akan Tuna nehri nedeniyle Aşağı Avusturya adını alan eyalet sınırları içinde yer alan meşhur vadi, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunuyor.

Wachau'ya gitmeyi planladığımız gün Viyana'da hava 4 derece ve kapalı. Ancak hava durumundan bölgede sıcaklığın 10 derece ve havanın açık olduğunu öğrenince hiç düşünmeden sabah erkenden Westbahnhof'tan trene atlıyoruz. Çünkü sadece sabah 9.18'de kalkan tren bize Melk yolculuğu, Melk Manastırı ziyareti, Melk'ten Krems'e tekne yolculuğu ve Krems'ten Viyana'ya dönüş yolculuğunu paket halinde sunuyor. Üstelik 48 Euro'ya malolan bu paket için son günlerimiz, çünkü ekim ayının sonunda havaların soğumaya başlamasıyla birlikte geziler de sona eriyor.

Westbahnhof'tan batıya doğru başlayan yolculuğumuzda sadece bir istasyon sonra kendimizi neredeyse şehir dışında buluyoruz. Viyana'ya küçük diyenlerin dayanak noktalarından biri bu olsa gerek. Adı her ne kadar batı olsa da Viyana'nın merkezine çok yakın istasyonlardan birinde trene binip bir sonraki istasyonda yeşille kucaklaşmak, ucu bucağı olan bir kentte yaşadığımız duygusunu güçlendiriyor.

1 saatten fazla süren yolculuğumuzu yeşillikler içinde kurulmuş kasabaları, kasabaların çevresindeki yeşil alanları ve kasabaları tren istasyonlarıyla buluşturan patikaları izleyerek geçiriyoruz. Uçakla gelirken gördüğümüz Viyana'nın doğusundaki kilometrelerce düzlük alanın aksine, batıya doğru gittikçe karşımıza tepeler çıkmaya başlıyor. Ama yeşillikler, güzel küçük kasabalar, düzenli tarım alanları bir Avusturya klasiği olarak varlığını koruyor.

Melk'e ulaştığımızda sokaklar bomboş. Biraz sonra kilisedeki pazar ayini bitiyor ve sokaklar insanlarla doluyor. Biz biraz merkezde oyalandıktan sonra bir tepenin üstünde muhteşem biçimde konumlanmış Melk Manastırı'na yöneliyoruz. Girişini bulana kadar bir süre manastırın çevresinde dolaşıyoruz, bu arada yol sorduğumuz küçük bir benzin istasyonunun market kısmındaki taburelere tüneyip hem ısınıyoruz, hem kahve eşliğinde bir şeyler atıştırıyoruz. Ne de olsa dışarıda sıcaklık 10 derece ve henüz güneş gülen yüzünü bize göstermiyor. Nedense o küçücük benzin istasyonu bende Avusturya'da değil, Amerika'da olduğum hissini uyandırıyor. Her planlanmış gezimde planlanmamış şeylerden aldığım ekstra tat gibi, bu benzin istasyonu molası da aklıma mutlulukla kazınıyor.

Melk Manastırı ilk andan itibaren muhteşem görüntüsüyle bizi büyülüyor. İçeri girerken bir Japon turist grubunun arasında kalıyoruz. Bu grupla birlikte bir de Avrupalı grup gezimiz boyunca bize eşlik ediyor. Japonlar sürekli fotoğraf çekerken, Avrupalılar sürekli flaşsız çekmeleri konusunda onları uyarıyor. 

11. yüzyılda inşa edilen Melk Manastırı, Avusturya'nın en önemli barok binalarından biri olarak gösteriliyor. Ancak içindeki ihtişam yapının ortaçağdan kaldığı izlenimi pek uyandırmıyor. Açıklamalardan yüzyıllar içinde manastıra zengin soyluların destek verdiğini ve geçen 1000 yılda manastırın bugünkü halini aldığını anlıyoruz. Özellikle kütüphane ve kilise harika. Kütüphanede yer alan binlerce deri kaplı kitap bize hepsinin gerçek olup olmadığını düşündürüyor. Oysa gerçekler ve dünyaca ünlü bu barok kütüphane, arşivinde yüz bin kitap barındırıyor.) Öyle büyülü bir hava var ki, heyecandan kalbim duracak gibi oluyor. Bu kütüphane bana, İstanbul'da bir sahafla yaptığım röportajda 17. yüzyıldan kalma bir kitabı elime aldığımda yaşadığım heyecanı tekrar hissettiriyor. 

Kütüphanenin ve yanındaki salonun tavanı olduğu gibi renkli resimlerle kaplı. İlginç bir şekilde kütüphanenin tavanı dini resimlerle süslenmişken yanındaki odanın tavanında Eski Yunan savaş sahneleri var. Ortaçağ'dan kalmadığı belli olan birşey daha :) Ancak manastırın Ortaçağ'la başlangıçta hiç tahmin etmediğim bir ilgisi var. Burası Umberto Eco'nun ünlü Gülün Adı romanına ilham veren ve kitabın filminin çekildiği yer. Ayrıca kitaptaki anlatıcı da Melk'li. Oysa manastır karşıdan gördüğüm, içini gezdiğim ve arkamda bırakıp gittiğim anların hiçbirinde bana Gülün Adı'nı çağrıştırmıyor. Gülün Adı'nın bende yaşattığı duygulara göre çok daha güzel, çok daha renkli ve çok daha süslü. Yine barok etkisi olsa gerek :)

Manastır turunu kilisenin huzur ortamında dinlenerek bitiriyoruz. Kilisenin ihtişamı anlatılacak gibi değil. Ancak artık ayrılmalıyız çünkü Tuna nehrinde Krems'e kadar yapacağımız tekne turu bizi bekliyor. Tura yetişmek için biraz da koşmamız gerekiyor. Neyse ki biletlerimiz önceden hazır.

Melk'ten kuzeydoğuya doğru Tuna boyunca yol alıyoruz. Yaklaşık 2 saat süren yolculuğu nehir kenarındaki kaleleri ve küçük yerleşim yerlerini kâh izleyerek, kâh fotoğraf çekerek geçiriyoruz. Kuzeydoğuya doğru gittikçe hava bulutlanmaya başlıyor. Yavaş yavaş Viyana'ya dönüş yolunda olduğumuzu anlıyoruz.

Yolculuk bitip Krems'e indiğimizde hava soğuk ve kapalı. Bu küçük şehir Avusturya açısından üç noktada önem taşıyor. Birincisi, Avusturya'nın Eski Taş Çağı'na ait en önemli kalıntısı ve Viyana Doğa Tarihi Müzesi'nin en önemli eseri Willendorf Venüsü 1908'de Krems yakınlarındaki Willendorf köyünde bulunuyor. İkincisi şehir çevresindeki şarap bağlarıyla Avusturya'nın şarap üretiminde önemli bir yer tutuyor. Üçüncüsüyse Sissi filmlerinin kır sahnelerinin bir kısmı Krems'te geçiyor.

Akşam vakti trene yetişmek üzere geldiğimiz şehirde fazla zaman geçiremiyoruz. Şehri şöyle bir turlayıp tren istasyonuna gidiyoruz. Bu sefer teraslanmış topraklardaki şarap bağları arasından Viyana'ya dönüyoruz. Bir kez daha evimizdeyiz. Geçici evimiz diyelim :)

7 yorum:

  1. Bir kaç gün önce otobandan Viyana ya doğru ilerlerken gördüm Melk manastırını..Her yeri sorup bıktırdığımdan olsa gerek, ''acaba burası ne..?'' dediğimde eşim; ''tavuk çiftliği..''dedi.Aklıma geldikçe gülüyorum hala.Sonra rehberimize sorduğumda, Melk manastırı olduğunu öğrendim..:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar büyüleyici bir yer, değil mi :)

      Sil
  2. Gülün Adı Melk Manastırı'nda çekilmedi. Size aynı duyguyu çağrıştırmamasının nedeni bu olsa gerek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız ama Umberto Eco o manastırı ziyaret etti ve kitap için araştırmalarını orada yaptı. "Esin perisi" kitaplık... O sırada manastırdaki yatılı okulda öğrenci olan tanıktan edindiğim bilgi...

      Sil
  3. Yazınızı okuduk, ancak ulaşımı nasıl sağladığınızı tam anlayamadık. Belki yabancı turlarla yapmışsınızdır diye araştırdık ama sizin rotanızın benzerini de göremedik. Yardımcı olur musunuz?

    YanıtlaSil
  4. Merhaba, yazınız çok güzel. Ellerinize sağlık. Ben de haftaya pazartesi günü bu bölgeye gideceğim. Tekne turu biletimi Melk'e gittiğim gün almayı planlıyorum. Sizce hata mı ediyorum? Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  5. Merhaba. Üstünden çok zaman geçti ama yazıyı tekrar okuyunca hatırladığım kadarıyla tren bileti bu şekilde paket olarak satılıyordu. Tekne turu kısmını ise hiç hatırlamıyorum :) Eğer gidebildiyseniz siz bilgi verirseniz belki bundan sonra okuyacaklar yararlanabilir :)

    YanıtlaSil