26 Ekim 2011 Çarşamba

Viyana'nın Yıldızları






















Yarım bıraktığım Viyana turuna, bu sefer güneşli bir günde, ilk turda son noktayı koyduğum MuseumQuartier'den başlayarak devam ediyorum. Güneşin tadını çıkarmak isteyen gençler MuseumQuartier'in önündeki yeşil alanda oturmuş sohbet ediyorlar. Bense fazla oyalanmadan, daha önce Dali sergisini gezdiğim ve Georg Büchner'in Woyzeck oyununu tek bir kelime bile anlamadan Almanca izlediğim müzeler kompleksini geride bırakıp, hemen karşısında yer alan Doğa ve Sanat Tarihi müzelerinin bahçesine geçiyorum.

Karşılıklı inşa edilmiş Doğa ve Sanat Tarihi müzelerinin binaları harika, kendileri birer sanat eseri. Binaların önündeki heykeller, üstlerindeki işlemeler beni benden alıyor. İkisinin tam ortasında Maria Theresia Anıtı yerleştirilmiş. Her ne kadar benim de çocukluğumda hayranlık duyduğum Sissi filmleri sayesinde Avusturya'nın dünyada en çok tanınan imparatoriçesi Elisabeth olsa da, Avusturyalılar Habsburg hanedanının devleti bizzat yöneten tek imparatoriçesi olan Maria Theresia'yı daha çok önemsiyorlar. Ülkeye zorunlu eğitimi getiren kişi olan Maria Theresia'nın, Viyana Üniversitesi içinde de bir büstü bulunuyor.

Müzelerin ortak bahçesi muhteşem. Son derece bakımlı, yemyeşil bir bahçe... Heykellerle süslenmiş havuzlar... Havuzlarda içlerinden su akan fıskiyeler... Fıskiyelerden akan suyu içmeye çalışan kuşlar...

Kuşlar... Sokaklarında kedi ve köpeklerin yaşamadığı Viyana'da sokakta görebileceğiniz insan dışında tek özgür canlı. (İnsanların boyunlarında tasmalarla, ağızlarında ağızlıklarla, bazen kucaklarında, bazen yanlarında gezdirdikleri köpekleri saymazsak. Onların özgürlükleri yok çünkü.) Bazen metro istasyonlarının kapalı alanlarında başınızın üstünden pike yaparak sizi korkutuyorlar, bazen de bir havuzda, bir balık heykelinin üstüne konup heykelin ağzından havuza akan suyu içmeye çalışarak gününüze neşe katıyorlar. Burada kedi ve köpek yok, kuşlarla yetinmek zorundayım. İstanbul'da en çok sokaklarda ve bahçemizde yaşayan kedileri, bir de denizi özlüyorum.

Bahçede bulduğum boş bir bankta uzun süre oturup güneşin tadını çıkarıyorum. Normalde müze delisi olan ben, müzelerin için girmek bile istemiyorum. Bu kent başlı başına bir müze.

Yeterince oturduktan sonra kalkıp turuma devam ediyorum. Rehber kitaplarda Viyana'nın yıldızları arasında gösterilen başka bir yere doğru yoluma devam ediyorum. Sisi'nin yaşadığı, Maria Theresia'nın sonradan Fransa İmparatoriçesi olacak ve Fransız Devrimi'nde idam edilecek kendisinden daha ünlü kızı Marie Antoinette'yi doğurduğu Hofburg Sarayı'na... Saraylar başka bir yazının konusu olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder