25 Ocak 2012 Çarşamba

Baden




Baden'e Noel'in ertesi sabahı, yine buz gibi ancak pırıl pırıl güneşli bir havada gidiyoruz. Liesing'ten bindiğimiz tren birkaç durak sonra bizi ormanlar ve bağlarla çevrili bu küçük kaplıca kentine götürüyor. Merkezde yaptığımız hızlı yürüyüşün ardından kentin arka tarafındaki yeşil alana ulaşıyoruz. Muhteşem doğallıkta yürüyüş yolları tepelere doğru çıkıyor. Bir süre sonra kent manzarası ayaklarımızın altına seriliyor. Yolda karşımıza çıkan keçiler, tavuklar, mantarlar sanki bir köy yolunda yürüdüğümüz hissi uyandırıyor. Oysa ormanın hemen altında yer alan son derece lüks evler ve merkezde pahalı mağazaların bulunduğu şık caddeler, buranın aslında doğallıktan ziyade lüksüyle ön plana çıkan bir yerleşim yeri olduğunu hatırlamamızı sağlıyor.

Yürüyüşümüzü en tepeye kadar sürdüremiyoruz. Ancak yollarda gördüğümüz tabelalardan tepede imparatorluk döneminden kalma yapılar olduğunu anlıyoruz. Rehber kitaplardan öğrendiğimiz kadarıyla Habsburg Hanedanı 1804'ten 1834'e kadar yaz aylarını burada geçirmiş. Ayrıca şehir merkezinde gördüğümüz Casino, Avrupa'nın en büyük kumarhanesiymiş. Bu küçücük kasaba görünümlü yerde hissettiğimiz lüks ve servetin sırrı böylece ortaya çıkıyor.

Yürüyüşümüzü yarıda kesip bir cafeye oturuyoruz. Cafe Noel'in ertesi günü kahvaltıdan sonra kahve içmeye gelmiş yerel halkla dolu. Oturup ısınmaya başlayınca parmaklarımda bir gariplik hissediyorum. Sanki soğukta donmaya başlamışlar ve ben ancak içeri girip sıcağa kavuşunca bunu anlıyorum. Oysa bana kalsa yürüyüşe tepenin sonuna kadar devam ederdim.

Cafe'de saatler boyu oturuyoruz. Kahvaltıdan sonra kahve içmek için gelenler çoktan akşam yemeklerini yemek için ayrılıyor. Dahası masamıza bakan garson da hesabını kapatıp ayrılıyor. Hava iyice karardıktan sonra kalkıp istasyona gidiyoruz. Birkaç durak sonra yine evimizdeyiz. Liesing, Viyana'da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder