Gezimiz son derece planlı olduğu için sorunsuz geçti. Şansımızın da yaver gitmesiyle hiçbir kötü durumla karşılaşmadık. Ama çoğunlukla neyi
aradığımızı, neyle karşılaşacağımızı bilerek dolaştık. Gideceğimiz yer,
kalacağımız otel, yiyeceğimiz yemek (tabii ki pizza ve makarna) belli olunca her
şeyin biraz rutin olması durumunu yaşadık. Hele söz konusu olan İtalya gibi
yılda milyonlarca turistin geldiği bir ülke olunca. Bu nedenle gezinin en
zevkli kısmı, bizim için tam bir sürpriz olan Cenova oldu. Belki de bu yüzden
en çok Cenova’yı sevdik, bilemiyorum.
İtalya’da birkaç gün içinde Leonardo da Vinci, Rimbaud, Goya, Van Gogh, Gauguin, Monet’nin yanı sıra daha bir sürü ressam ve heykeltıraşın eserlerini görmek gezimize ayrı bir değer kattı. Çoğunun birer ikişer eseriyle yetinmek zorunda kalsak da en azından haklarında bi fikir edindik. Van Gogh’un renklerine, fırça tekniğine hayran kaldık.
İtalya’da birkaç gün içinde Leonardo da Vinci, Rimbaud, Goya, Van Gogh, Gauguin, Monet’nin yanı sıra daha bir sürü ressam ve heykeltıraşın eserlerini görmek gezimize ayrı bir değer kattı. Çoğunun birer ikişer eseriyle yetinmek zorunda kalsak da en azından haklarında bi fikir edindik. Van Gogh’un renklerine, fırça tekniğine hayran kaldık.
Tabii ki çok yorulduk. Döndüğümde sırt çantamın omzumda bıraktığı iz
bir süre geçmedi. Çoğu zaman çantalarımızı odada ya da otellerde bıraktık
ama 5 kiloluk çantayla gezdiğimiz de oldu. Bi de giderken kardeşimin de benim
de çantalarımız 5'er kiloydu, kardeşimin çantası gittikçe hafiflerken benimki
ağırlaştı. J Cenova’dan
aldığım elbise, Roma ve Venedik’ten aldığım maskeler, anı olsun diye her
gittiğim yerden aldığım kartpostallar ve küçük ıvır zıvırlar. Yine de
olabilecek en hafif şekilde dolaşıp yapabileceğimiz en az alışverişle
döndüğümüzü düşünüyorum.
Sonucun sonucu, ufuk açıcı bir gezi oldu. J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder